İslam dünyası hiçbir zaman bu kadar parçalanmamış, Müslüman ülkeler hiçbir zaman bu kadar vurdumduymaz olmamıştı.
İşte en bariz örneği Gazze’de yaşanan vahşet. İsrail’in kadın, çoluk-çocuk, yaşlı demeden Müslümanları katletmeleri ve İslam coğrafyasındaki sessizlik veya birkaç cılız sesin çıkması. İsrail’in katliamlara hız kesmeden devam etmesi ve yine İslam ülkelerindeki yöneticilerin lakaytlığı. Bu kadar vahşet varken Suudi Yöneticilerin şarkıcı Lopez’e yarı çıplak Riyad’da konser vermeleri, dünya zevki safahatlarını sürdürmeleri.
Bunu tarihten bir örnekle somutlaştıralım.
Osmanlı Devleti zamanı. Başkent Bursa. Hayırsever bir Müslüman vatandaş Bursa’nın bir yerine hayır mahiyetinde bir çeşme yaptırıyor. Sadaka-i Cariye mahiyetindeki bu çeşme bittiğinde, yüzeyine şu yazıyı yazdırıyor hayırsever kişi.
“Bu çeşme suyu herkese helal, Müslümanlara haram”
Çeşme biter bitmez ve o yazı ortaya çıktığında halk infiale gelmiş ve kadıya şikâyette bulunmuşlar. Efendim, filan kes bir hayır yapmış ama bu hayra aykırı bir sözü çeşmeye yazdırarak Müslümanları küçük düşürmüş ve rencide etmiştir. Davacıyız diye.
Kadı adamı huzuruna çağırarak şikâyet konusunu sormuş ve doğru olup olmadığını istemiştir.
Adam doğru olduğunu söylediğinde Kadı da daha bir köpürmüş ve kendisinin katlının helal bile olabileceğini söyleyerek olayın aslını söylemesini istemiştir. Şahıs durumu ancak Padişah hazretlerini arz edebileceğini söylemiş ve yaka paça padişahın huzuruna çıkarmışlardır.
Şikâyetten haberdar olan Padişahta adama hiddetlenerek bu kepazeliğin ve bu fitnenin ortadan kaldırılması için bu yazının ortadan kaldırılmasını istemiş, etmediği takdirde kellesinin gideceğini hatırlatmıştır.
Hayırsever kişi, “Padişahım ne yazdığımı ve neden yazdığımı size ispat edeceğim. Bunun için sizden üç uygulama isteyeceğim. Dediğim gibiyse bana hak vereceksiniz, değilse boynum kıldan ince Hünkârım” diye sözünü tamamlamış.
İlk uygulamayı istemiş ve bir Yahudi Keşişinin havra veya sinagogdan gözaltına alınmasını ve hapse atılmasını istemiş. Padişah emir vererek bir Yahudi Keşişi Sinagog ’tan yaka paça gözaltına alarak oradan zindana atmışlar. Aradan bir hafta geçmeden Yahudi ileri gelenleri ve hahamlar Padişahın huzuruna çıkarak adamlarının haksız yere gözaltına alınıp, zindana atıldığını anlatmışlar ve adamlarının serbest bırakılmasını istemişler. Hatta dış ülkelerdeki kral ve devlet başkanları bile Padişaha mektuplar göndererek tutukluluk halinin kaldırılmasını ve adamın serbest bırakılmasını istemişler. Aradan biraz zaman geçtikten sonra adı geçen Yahudi Keşiş zindandan çıkartılmış ve serbest bırakılmıştır. Arkasından Padişaha minnetler, hediyeler ve herkes sevinmiştir.
Arkasında adam bu kez bir Hristiyan Papazın Kiliseden alınarak tutuklanmasını ve zindana atılmasını istemiştir. Padişahın emriyle bir Hristiyan papaz kiliseden yaka paça tutularak gözaltına alınmıştır. Bu kez Hristiyanlarda bir hoşnutsuzluk ve Padişaha müracaatlar başlamıştır. Aradan geçen zaman içerisinde Hristiyan kesimin önemli şahsiyetleri ve yine dış devletlerden bazıları konuya müdahil olunmuş ve adı geçen Papazın bir an önce serbest bırakılması istenmiştir.
Bir hata oldu, yanlışlık oldu. Özür dileriz. Denilerek Papaz serbest bırakılmıştır. Ve yine padişaha hediyeler ve şükran duyguları iletilmiştir.
Bu kez çeşmeyi yaptıran hayırsever bir Müslüman Hocanın bir büyük camide tutuklanarak gözaltına alınmasını ve zindana atılmasını istemiştir.
Bursa’nın en büyük Camisi Ulu Camiden bir Cuma günü Hoca hutbede iken kollarından tutularak yaka paça aşağı indirilmiş ve zindana atılmıştır. Kimseden ses çıkmamış ve aradan o kadar bir zaman geçmesine rağmen kimse gelip Hocanın durumunu sormamıştır.
Hatta aradan geçen günlerin ardından halk arasında şöyle sözlerde söylenmiş ve duyulmuştur. “Bizde Hoca olduğunu sanıyorduk. Kim bilir ne suçu vardı da tutuklandı. Bizde arkasında namaz kılıyorduk. Arkasında namaz kıldığıma yanıyorum.” Türü onlarca sorular, iftiralar, gıybetler…
Daha sonra suçsuz yere tutuklanan Hoca serbest bırakılmış ve onlarca zan, iftira ve onurun zedelenmesine muhatap olmuştur.
Tüm bunlara şahit olan Padişahın huzuruna çıkan hayırsever boynu bükük Padişaha şu soruyu sormasına müsaade istemiş.
Simdi siz söyleyin Sayın Padişahım. Bu Müslümanlara su içirilir mi?
Padişah daha ileri giderek. “Hava bile verilmez, hava bile verilmez” demiş.
Oradan günümüze gelirsek işte Gazze, İşte Kudüs, İşte Filistin, İşte Lübnan, işte Irak, işte Suriye, işte Bangladeş, işte Mısır…
Ve Müslümanların vurdumduymazlığı, ortak bir tavır sergileyememeleri ve parçalanmışlığı…
Halimizin pür mealini bilmem anlatabildim mi?