Günümüz dünyasında boşanmaların çok arttığı aşikardır. Çoğu kez sudan sebepler bahane edilerek mutlu bir şekilde temelleri atılan yuvalar ne yazık ki mahkeme koridorlarında son bulmaktadır. Gerideki çocuklar hem anne ve hem de baba özlemleri içerisinde ve bir ömür boyu bunun ezikliği altında yaşamakta, ileriki yaşlarında onlarda mutlu yuvaları kuramamaktadırlar ne yazık!

Evli olan tüm insanlarımıza mutluluklar dilerken, boşanma ve ayrılık kırıntılarının bir parçası bile içlerinde bulunan çiftlere bugün bir hikâye ile tekrar tekrar düşünmelerini salıvereceğiz.

“Kocam bir mühendisti. Onunla sakin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sakin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı. Gel gör ki, 2 yıl nişanlılık ve 5 yıl evlilikten sonra bu sakinlik beni yormaya başladı. Eşimin bir zamanlar çok sevdiğim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş evliliğe gelince oldukça içli, hatta aşırı hassas kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdumduymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı. Sonunda kararımı ona da açıkladım: Boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak “Niye?” diye sordu. “Gerçekten belli bir sebebi yok!” dedim. “Sadece yoruldum!” Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hali hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir şeye yaramıyordu: İşte, sıkıntısını dışarı vurmaktan aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!” Sonunda sordu: Seni caydırmak için ne yapabilirim?” Demek doğruydu, insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. “İşte mesele tam da bu” dedim. Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim! Diyelim dağın tepesinde bir uçurumun kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun tüm kemiklerinin kırılmasına, hatta ölümüne malolacak. Bunu benim için yapar mısın?” Yüzümü dikkatlice inceledi ve “Sana bunun cevabını yarın vereceğim!” dedi. Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına bir not bırakmıştı. “Sevgilim!” diye başlıyordu. “O çiçeği senin için koparamazdım” Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim. “Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var. Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem için koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var. Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde yolu hep kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var. ………’ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var. Evde oturmayı sevdiğinden; içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntısını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikayeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var. Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında görmesini istemediğim beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin gençliğinde senin teninin rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var. Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, o çiçeği senin için koparırım bir tanem!”

Baktım mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. Gözyaşlarım mektuba düşüyordu. “Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lütfen kapıyı aç canım! Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum. Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi. Artık çok iyi biliyordum. Şu fani dünyada beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim. Bu gerçek aşktı. İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, sükûnet ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz. Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil. Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz. Ama hep oralarda bir yerdedir. Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır. Hayat tam da böyle bir şeydir işte.”

Çeşitli bahaneler ve belki kendince çok önemli addettiğin işler ve şeyler için boşanma ve yuvanı dağıtma düşünceni kafana takmadan önce aklı selim bir kafayla ve kendinin de özeleştirini yapsan çoğu hatanın farkına varacak ve belki de bu kararı aldığın ve böyle bir karar için kendinden utanacaksın. Bir şeyi yıkmak yapmaktan çok daha kolaydır. Siz kolayı değil zoru seçin ve üç günlük fani dünyada eşinizle mutlu bir hayat sürmeye çalışın. Çünkü son pişmanlık fayda vermiyor.