2025-2026 Eğitim öğretim yılı geçen hafta açıldı.
Türkiye’deki 75 bin 467 okulda 18 milyon 710 bin öğrenci ve 1 milyon 168 bin öğretmen ders başı yaptı.
Okullarımızın çokluğu ve modern oluşları ve öğrenci sayımız da göğüslerimizi kabartıyor.
Peki aynı başarıyı eğitimde de görebiliyor muyuz?
Geçen yıl 3 milyondan fazla öğrencimiz Üniversite seçme sınavlarına katılmış ve ne yazık ki bunların sadece 1 milyondan fazlası üniversite, fakülte ve yüksek okullara yerleşebilmiş ve 2 milyon öğrencimizi dışarıya tabir caizse sokağa salmışız.
Bu sayı her yıl katlanarak artıyor. Aileleri bir telaş ve karamsarlık, öğrencilerimizde bir başıboşluk ve işsizler ordusuna sayılar katmaktayız.
Ve yıllardır bu süregelmektedir.
Düşünün bir bakkal bile aldığı bir malın eğer üçte birini satıyor ve üçte ikisi elinde kalıyorsa, ya o malın alımını azaltır veya başka mallara yönelerek çeşitlerini ve satışlarını artırır. Aynısını sürdürür mü?
Bir milletin hayati sorunu eğitimdir. Eğitim ile ülkesini kalkındırır ve eğitim ile geleceğini inşa eder.
Türk eğitim sistemi gelen tüm iktidarlar döneminde defalarca değiştirilmiş ve kalıcı ve net bir eğitim sistemi oluşturulmamıştır.
Üniversiteler her ne kadar ülkeye kravatlı, önlüklü ve masa başı eleman ve personeller kazandırıyorlarsa da ülkenin diğer iş kollarına da büyük ihtiyaçları vardır.
Bunu önceki yıllarda adına Anadolu denilen liseler kazandırıyordu. Meslek liseleri de ara eleman ihtiyacının büyük bir kısmını karşılıyordu.
Bu kez Türkiye’deki tüm liselerin başına Anadolu kelimesini getirerek onların içini boşalttık tabiri caizse.
Buraya kayıt yapan tüm öğrenciler üniversiteye girmeyi öncelikli hedef haline getirmiş ve bunu aileleri de destekleyerek bir nevi hayat mabat meselesi ve yarış pisti olarak görmüşlerdir.
Sonuç her yıl işsizler ordusuna, sokağa bıraktığımız milyonlar, milyonlar.
Bunların kişisel, ailesel ve psikolojik ve dramatik sonuçları.
Kafelerde zaman öldüren, ana baba parasını yiyen, karamsar, elinden hiçbir iş gelmeyen ve patlamaya hazır bombalar bırakıyoruz ortaya.
Söyle çarşıya, piyasaya ve sanayi ile diğer iş kollarına baktığınızda esnaf ve iş yeri sahiplerinin çok sıkıntılar çektiklerini ve ara eleman bulamadıklarından, çalıştıracak adam bulamadıklarından yakınmalarına şahit olacaksınız.
Bir yandan işsiz dolaşan milyonlar, bir yandan iş beğenmeyen milyonlar ve diğer yandan da vasıflı eleman ve çalıştıracak kişileri bulmakta sıkıntı çeken yüzbinlerce işveren.
Herkesin okuyup vali, savcı, hakim, doktor, avukat, öğretmen, mühendis ve bunun gibi masa başı ve önlüklü çalışan olma zorunluluğu ve ihtimali yok. Bunlar ülke için ne kadar geçerli ise zanaatkârın, sanatkarın, motorcunun, kaportacının, marangozun, kaynakçının, çobanın, tarım çalışanına da bu ülkenin ihtiyacı var.
Nereye giderseniz gidin çalışmak isteyenleri göreceksiniz. Ama bunların kahir ekserisinin masa başı dediğimiz ve oturup para kazanmak ve yorulmadan iş yapmak babında işler aradığına şahit olacaksınız.
Liselerden önce ta ortaokul sıralarında öğrenci ve evlatlarımızı kabiliyet ve iş becerilerine göre liselere yerleştirir ve liselerimizde bunları hayata hazırlayacak eğitim ve uygulamalı eğitim ile üretim ve istihdama yönelik eğitimi başarırsak bugünkü sıkıntıların çoğu gideceği gibi ülke de kalkınma hızını artırır.
Uygulamalı tarım ve ziraat okulları, her dalı bağrında bulunduracak ve her meslek dalına göre eğitim verebilecek Meslek Liseleri uygulamaya sokmak çok akıllıca iş olacaktır. Böylelikle üniversite önlerinde öğrenci yığınları azalabildiği gibi, sokağa ve işsizler ordusuna katacağımız evlat ve çocuklarımızın sayısında önemli azalımlar olacaktır.
Nihayetine evlat ve çocuklarımız kazanacak, aileler kazanacak ve bunun sonucunda ülkemiz de kazanacaktır.
Bu arada kalkınmış ülkelerin eğitim sistemleri de iyice araştırılmalı, çağımızda örnek eğitimin verildiği yer olarak bilinen Finlandiya’daki eğitim iyi analiz edilmelidir.
Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin beye yurdun bu ücra yerinden bir emekli öğretmen olarak bunu bir kez daha hatırlatırız.