Antik Yunan filozoflarından Platon’un milattan önce dile getirdiği mağara metaforunun günümüzdeki yansıması.

Günümüzde aynı senaryonun kalıp değiştirmiş modern halini, farklı şekillerde görebiliyoruz. Platon’un binlerce yıl önce anlattığı mağara alegorisi bir felsefi kurgudan ziyade; İnsanlığın değişmeyen hikâyesi, bizim var olan gerçekliğimizdir.

çizim, taslak, sanat, resim içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Gölgesiz Aydınlık Metaforu: Dünyamız hayal edebildiğimiz kadar büyüktür. Çzm: mehdi adar akın

Bu alegori ile ilgili ufak bir bilgi verelim:

Hakikatin sınır dışı bırakıldığı, aklın arka planda tutulduğu, gerçeğin arka taraf bahçesi, bakmak ile görmenin ayırt edilemediği mağara metaforu…

Hadi hep beraber şöyle bir şey düşünelim: Dünyaya merhaba dediğimiz andan itibaren yaşamamızın büyük bir çoğunluğu karanlık bir mağaranın içinde geçiyor olsun. Bu mağarada ellerimiz bağlanmış, başımızı sağa-sola döndüremeyecek şekilde duruyoruz. Hemen arkamızda gürül gürül yanan kocaman bir ateş. Ateşle aramızda düz bir yol ve o yolda sıralı halde ellerinde farklı figüranlı nesneleri duvara yansıtan insanlar...

Bu metaforda mağaraya zincirlenmiş insanlar yalnızca duvara vuran gölgeleri görür ve onları gerçek sanır. Dışarıya çıkma cesareti gösteren biri; ilk başta ışığın acısına dayanır ve sonunda buna alışır ve gerçeği görür. Fakat geri dönüp dışarda gördüklerini anlatmaya çalıştığında mağarada kalanlar ona inanmaz; rahatsız olurlar hatta yadırgarlar. Belki de mağarada kalanlar; dışarı çıkana:

-Sen kafayı mı yedin, kendine gel, cemiyetimizin kurallarını çiğnedin, gel özüne dön, buradan daha konforlu bir yer mi bulacaksın? Gibi buna benzer onlarca söz sarf ettiklerini tahmin edebiliyoruz.

Hayat burada sadece o gölgelerden ibaret. Olağan bir durum mu bu..(!)

metin, çizim, resim, çizgi film içeren bir resim

Çağlar ötesi bir hakikatin tasviridir Platon’un mağara alegorisi.

Peki günümüzde kaçımız o mağaranın dışındayız?

Ama asıl soru şu: Kaçımız zincirleri kırıp mağaradan çıkmaya cesaret ediyor? Kaçımız kendi ön kabullerimizi sorgulayıp ''Acaba doğru bildiklerim yalnızca gölge mi?'' diye düşünüyoruz?

Bu varsayım büyük filozof Platon’un devlet isimli kitabının 7. bölümünde yer almaktadır. Bu meşhur akıl yürütme; binlerce yıldır insan algısının nasıl çalıştığını en iyi şekilde açıklayan argüman olarak görülür. Bilginin doğasını ve nasıl kullanmak gerektiğini keşfetmek için kullanılan bu metafor; bilgi sadece duyusal verilerin toplanmasından ibaret değildir, daha ziyade şeylerin anlık görüntüsünün ötesini geçen bir anlayış ve kavrayıştır. Görünen âlem ve sadece akılla kavranan görünmeyen âlem. Sınırlı gerçeklik algısıyla görünen ve görünmeyenin derin düşüncenin tenazur ettiği bir evren.

resim, sanat, çizim, görsel sanatlar içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Platon mağara alegorisi benzetmesiyle; bilgiye ulaşmasının aşamalarını tasvir eder. İlk aşama mağaradaki gölgeleri izleyen insanın dünya hakkında sınırlı bir algıya sahip olmasıdır. Ancak bu kişi eğitim ve düşünsel çabalarla dış dünyanın gerçekliğini ve varlığını fark etmeye başlar.

Bugün bizler de ekranların ışığında gölgeleri seyrediyoruz. Sosyal medyada paylaşılan görüntüler, gündelik tartışmalar, kulaktan kulağa yayılan söylentiler, bize ait olmayan kılıflara girişlerimiz, başkalaşma, herkesleşme ve aynılaşma. Bunların her biri birer gölgeler dizisi. Çoğu hakikatin kendisi değil, sadece birer yansımaları.

Hakikatin özü kıvamına erişemeyen insanoğluna; devenin karıncadan büyük olduğunu ispat edemezsiniz. Toplumsal ve şahsi ritüellerimiz bizi etrafı çitlerle sıkı sıkı örülmüş bir alana hapseder.

metin, taslak, çizim, resim içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Gerçeği görmek kolay değil. Işığa alışmak zaman alır, gözlerimizi acıtır. Ama gölgelerle yaşamak, zincirlere razı olmak da bir tür körlüktür.

Platon’un mağara alegorisi bize şunu söylüyor: Gerçek, çoğu zaman zahmetli bir yolculuğun sonunda görülür. Bizler gölgelerle yetinmek yerine ışığa yürümeyi seçersek hem kendimizi hem de toplumu özgürleştirebiliriz. Çünkü zincirleri kırmak sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.

Bizler, çoğu zaman gölgelerin dünyasında yaşıyoruz. Ekranların, gündelik alışkanlıkların, başkalarının bize sunduğu doğruların içine sıkışmış bir hayat…Sahi, ne kadarını kendimiz görüyoruz, ne kadarını başkalarının gölgesiyle yetinerek kabul ediyoruz?

Platon’un mağara alegorisi, aslında binlerce yıl öncesinden bizlere ayna tutuyor. Mağaranın duvarına yansıyan gölgeleri gerçek sanan insanlar, zincirlerinden kurtulamadıkları için hakikate ulaşamaz. Çünkü gölgelerin düzeni, gerçeklerin sarsıcılığından daha konforlu gelir onlara.

taslak, resim, çizim, sanat içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Herkesin kıyısından, köşesinden haberdar olduğu; İnsanlığın değişmeyen hikâyesi, bizim var olan gerçekliğimiz ''Mağara Metaforu.''

Bizler bugün, kendi çağımızın mağaralarında yaşıyoruz. Sosyal medya akışlarında, politik söylemlerde, reklamlarda ve gündelik telaşlarımızda gördüklerimizin ne kadarı hakikat, ne kadarı gölge? Çoğu zaman kolayına kaçıyor, gölgeleri gerçek kabul ediyoruz. Çünkü sorgulamak, zincirleri kırmak ve ışığa bakmak zahmetli, hatta acı verici. Belki de en büyük görevimiz, kendi zincirlerimizi fark etmek. Kendi mağaramızdan çıkacak cesareti bulmak. Çünkü hakikate ulaşmak, yalnızca ''dışarıda bir ışık var'' diyenlere kulak vermekle değil; aynı zamanda kendi gözlerimizi o ışığa alıştırmakla mümkün.

Bizler, mağaranın duvarında gölgeleri izlemeye devam da edebiliriz, zincirlerimizi çözmeye çalışıp hakikate yönelmeyi de seçebiliriz. Seçim, her zaman bizde. Bizler, hakikatin eşiğinde ama çoğu zaman gölgelerin içine sıkışmış varlıklarız. Platon’un mağara alegorisi, insanın bilgiyle, hakikatle ve özgürlükle kurduğu kadim ilişkiyi anlamamız için hâlâ en güçlü metaforlardan biridir.

mağara, kişi, şahıs, dış mekan, insanlar içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Kendi öz benliğinden arındırılan edilgen insan modeli: Nesneleşen kimlikler.

Mağaranın duvarına yansıyan gölgeleri seyreden insanlar, yalnızca görünenle yetinmenin, duyuların ötesine geçememenin sembolüdür. Onların zincirleri sadece ellerinde ve ayaklarında değil; zihinlerinde ve ruhlarındadır. Gölgeleri gerçek sanmaları, düşünmenin acısını göze alamayışlarındandır. Çünkü düşünmek zincirleri gevşetir, zincirler gevşedikçe de hakikate doğru bir yolculuk başlar.

Bizler de çoğu kez benzer bir durumda değil miyiz? Günlük hayatın telaşları, toplumun kabulleri, kalıplaşmış fikirler ve medyanın parıltılı sahte ışıkları…Bütün bunlar modern mağaramızın duvarına yansıyan gölgelerden başka ne olabilir ki?

Platon’un mağaradan çıkan insanı, hakikate ulaşmanın bedelini bize hatırlatır: Önce göz kamaşır, sonra acı çeker, ama yavaş yavaş aydınlığa alışır. Bu yolculuk sancılıdır; çünkü hakikat, rahatlığın ve alışkanlığın konforunu bozar. O yüzden hakikati gören geri döndüğünde, zincirlerinden kurtulmayı reddedenler tarafından ya alaya alınır ya da tehdit olarak görülür.

Bizler, eğer gerçekten ''insan'' olmanın erdemini arıyorsak, gölgelerin büyüsüne kapılmayı bırakmalı ve zincirlerimizi sorgulamalıyız. Bilgi, sadece nesnelere dair malumat değil; ruhun kendi cehaletinden özgürleşmesidir. Mağaradan çıkmak demek, gözlerimizi değil, zihnimizi aydınlığa çevirmektir.

taslak, çizim, sanat, çizgi film içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Gün boyu ekranlar karşısında, gerçekliğin sadece ''o görüntülerden'' ibaret olduğuna hepimiz de ikna edilmedik mi? Bu bizlere yalnızca görünenle yetinmenin, duyuların ötesine geçememenin fotoğrafı.

Hakikat, yalnızca mağaranın dışında değil; cesaret edersek, bizlerin içinde de saklıdır. Ve belki de en derin soru şudur: Bizler, gölgelerle yetinmeye devam mı edeceğiz, yoksa ışığın acısına katlanarak hakikati aramayı mı seçeceğiz?

Bilgisayar başına geçip bu konuyu yazarken aklıma yıllar önce izlediğim The Truman Show filmi geldi. Filmin başrol oyuncusu Truman Burbank'ın hangi ruh haline sahip olduğunu filmin sonunda yeteri kadar içselleştirmişiz.

Yönetmenliğini Peter Weir'in yaptığı 1998 yapımı film, Şu anda var olduğumuz, yaşadığımız, gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz; ama hepsinden çok sandığımız hayatın yapaylığını gösteren, silkeleyen korkutan fakat uyandırmayan bir gerçekliğin anatomisi adeta.

Hem toplumsal hem de kendi ritüellerimizin dışına çıkabiliriz; bu tüm topluma bir ışık saçar. Eğer bunu başarabilirsek gölgelerle yetinmeyip ışığın acısına katlananların hikâyesine bizler de dâhil olabiliriz.

Sonuç olarak Platon'un mağara metaforu, yalnızca bir felsefi kurgu değil, günümüz insanı için de canlı bir uyarıdır. Dijital ekranların, tüketim kültürünün ve toplumsal kalıpların hâkim olduğu dünyamızda her birey, kendi mağarasının zincirleriyle karşı karşıyadır.

Güneş varken, fener ışığına ne hacet...

Vaktim olsaydı daha kısa yazardım.🍀