İKİ SÖZ..!

Söz… Ağızdan çıkan bir mana ifade eden sıralı kelimeler dizisi. Söz için neler söylenmiş neler. “Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı, Bal ile kaymak ede bir söz” diye söylemiş atalarımız. Gerçekten ağızdan çıkan her sözümüze dikkat etmeli ve sözün önemine ehemmiyet vermeliyiz.

Bugün sevgili okurları tarihin derinliklerine götürüp oradan ünlü Moğol Hükümdarı Cengiz’in günümüze gelen iki sözünden bahsedeceğiz.

Moğol İmparatoru Cengiz Han’la alayı av gezisi için yola çıkmışlar. Diğerleri ava ok ve yaylarıyla katılırken Cengiz Han alışageldiği gibi kolunun üzerinde, gökyüzünde yükselip her yeri görebildiği ve dahası o mesafeden çıplak insan gözünün asla fark edemeyeceklerini ayırt ettiği için her türlü oktan daha iyi ve net bir avcı olan sevgili şahinini taşıyormuş.

En iyi avcılar arasından seçilmiş olmalarına rağmen o gün hiçbir adamı bir şey avlamayı başaramamış. Hayal kırıklığına uğramasına rağmen ümitsizliğe kapılmayan Cengiz Han, ava tek başına devam etmek için diğerlerinden ayrılmış. Ancak uzun süre dolandıktan sonra yorgun ve susuz düşmüş.

Yaz sıcakları yüzünden oraların zaten güçsüz akan dereleri de kurumuş. Sonunda tam önündeki kayanın üzerinden hafif şırıltı eşliğinde incecik bir su akmaktaymış. Hemen kolundaki şahini uçurmuş, her zaman yanında taşıdığı kâsesini çıkarmış ve suya kavuşmanın verdiği keyifle yavaş yavaş doldurmaya başlamış. Suyu tam dudaklarına götürdüğü sırada şahin üzerine doğru pike yaparak tek hamlede kâseyi ellerinden almış ve uzak bir yere doğru yuvarlamış. Sabırsızlığıyla bilinen Cengiz han çok sinirlenmiş, ancak şahinin kendisinin en sevdiği hayvanı olduğunu hatırlayarak ve muhtemelen onun da çok susadığını düşünerek kendini yatıştırmaya çalışmış.

Böylece kâseyi yerden almış, bulandığı toz topraktan temizlemiş, yeniden doldurmuş. Ancak kâse yarısına kadar dolmuşken şahin yeni bir pikeyle onu devirip suyu kuru toprağa dökmüş. Cengiz Han yüreğinin sıkıştığını hissetmiş. Gerçi kendisine harika avlarda eşlik, büyük memnuniyetler yaşatmış bu hayvanı hakikaten çok severmiş ama bir imparator olduğunu da unutamaz; hiçbir şartta hiç kimsenin saygısızlığa müsaade etmezmiş.

Ağır hareketlerle kuşağındaki kılıcı çıkarmış, kâseyi yeniden eline almış ve bir gözü kaynakta ve bir gözü şahinde yeniden doldurmaya başlamış. Kâse neredeyse tamamen suyla dolmuş, tam içmeye yeltendiği anda şahin bir defa daha alçalıp kendisine doğru pike yapmış. Cengiz Han tek vuruşta hayvanın başını gövdesinden ayırmış ve kuş ayaklarının dibine düşmüş.

İmparator suyun kaynağını aramak üzere kayanın tepesine tırmanmış, büyük bir şaşkınlıkla suyun geldiği küçük kuyuyu ve içinde ölü yatan küçük yılanı görmüş. Yörenin en zehirli türlerinden biriymiş yılan ve birkaç dakika önce imparator o suyu içseymiş, artık yaşamıyor olacakmış!

Cengiz Han kampa kucağında ölü kuşla dönmüş. Sonradan da kuşun altından bir heykelinin yapılmasını emretmiş. Heykelin bir kanadının üzerine “Sana hoş gelmeyen bir şeyler yapıldığında bile dostunun dostu olmaya devam et”, diğerine “Kızgınlıkla yapılan her iş başarısızlığa mahkûmdur!” sözlerinin yazılmasını istemiş.

Kıssadan hisse..!

BİR NÜKTE!(Biraz da tebessüm)

Eğinliler peyniri cam kavanoza koyarlarmış; Her öğünde ağzı kapalı kavanoz ortaya gelir ev halkı ekmeklerini kavanozun kenarlarına sürüp yerlermiş! Yemekten sonra da kavanozu dolaba koymak ve dolabın kapağını kilitlemek adettenmiş. Birgün nasılsa anahtar çiftliğe giden babanın üzerinde kalmış. Çoluk çocuk acıkmışlar. Babalarını daha fazla bekleyememişler. Ellerine ekmeği almışlar, lokmaların dolabın kapaklarını sürüp yemeğe başlamışlar. Bu sırada babaları içeriye girmiş, çocuklarını bu halde görünce fırçayı çekmiş: “Çocuklar bir gün olsun yavan ekmek yiyemezsiniz yahu”