Bir işe girişirken son anda vazgeçip daha sonra aslında o işin çok sakat, hayırsız bir iş olduğunu öğrenince söylediğimiz bir söz vardır; ‘Verilmiş bir sadakamız varmış. Allah bizi korudu’

Bu yazımda sizlere tam da böyle bir durumdan nasıl kurtulduğumuzu anlatmaya çalışacağım.

Siyaset yalan işimi mi, yoksa çözüm üretme mekanizması mıdır? Uzun zamandır söyleyip duruyoruz.

Küçükken milletvekili denildiği zaman gözümüzde hep çok önemli biri, çok sağlam, memleketi kurtaracak kişi diye biliyorduk. Adı bile insanı mest etmeye yetiyordu.

Aslında memleket yüz yıl önce bir çok savaştan çıkmış kurtuluşunu ilan etmişti. O halde bizler nasıl bir kurtuluş istiyorduk. Kurtarmak istediğimiz aslında memleket değil de geleceğimiz miydi?

Ya devlet bakanı, ona zaten herkes ulaşamaz. Dahi biri koskoca bakan, her şeyi en iyi bilen çok iyi bir bürokrat bilgin bir insan.

Cumhurbaşkanı ise çok farklı, devletin en güvenilir adamı. Onun için babacan halktan biri, hoşgörülü ve şefkatli her vatandaşa eşit mesafede gittiği her yerde çok büyük bir teveccühle karşılanan en büyük devlet başkanı.

O asla yalan söylemez. Dost doğru temiz bir kişi. Adam gibi adam.

Küçükken onların hakkındaki düşüncemiz böyleydi.

Çocukken saf, temiz olunca herkesi kendimiz gibi mi gördük? Yoksa büyüyünce fikrimiz mi değişti bilemiyorum.

İnsanlar siyasete girince neden dürüst kalmayı beceremez? Şanı, şöhreti yakalayınca neden değişirler?

Onca saygınlığı olan siyaset neden zamanla yalan-dolan, tutarsızlık gibi bir mekanizmaya dönüşür.

Ne zamandan beri siyaset insanın gözünün içine baka baka kandırma sanatına dönüştü. Bunu bu hale kim getirdi? Düşünmemiz gereken bir durumdur.

Kendisinin bile inanamayacağı, gerçekleşmesi imkansız olan söylemlerde bulunmak siyasetin bir hedefi haline geldi. Tutarsızlık, u dönüşleri, birbirine onca hakaretten sonrası hiçbir şey olmamış gibi tekrar kol kola girmeler ancak ülkemiz siyasetçilerine has bir davranıştır.

Seçim havasına girdiğimiz bu günlerde yalanlar havada uçuşuyor. Bu yalanların dozu o kadar arttı ki bazen onların yerine utanmak geliyor içimden.

Mayıs’ın 14’nde ülkemizde aynı gün yapılacak iki seçim var. Daha doğrusu tek seçimde iki farklı oy kullanacağız. Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi.

Hepimizin bildiği gibi cumhurbaşkanı olmak isteyen dört aday var. Seçimin iki aday arasında, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçeceğini herkes biliyor. Geriye hiçbir iddiası bulunmayan iki aday kalıyor. Biri Sayın Muharrem İnce diğeri ise Sayın Sinan Oğan.

Seçilme şansları imkansız gibi görünen bu iki aday çeşitli platformlarda akla ziyan şeyler söylemektedirler. Seçimde kendi şanslarıyla ilgili öyle iddialarda bulunuyorlar ki, bir vatandaş olarak söyledikleri karşısında utanıyorum.

Neymiş efendim; ‘İlk turda yüzde 25-30 oy alıp, ikinci tura kalınca yüzde 60’la cumhurbaşkanı seçileceğim.’ Bunu söyleyen eski bir öğretmen şimdiki siyasetçi Muharrem İnce.

Yukarıda memleketten bahsetmişken bu Muharrem İnce’nin partisinin adı da Memleket Partisi. Memleket meselelerini çözmek için yola çıkmış ama insanlara doğruları söylemiyor. Ağzından çıkan sözlere kendisi bile inanmıyor ama sıkılmadan aynı şeyleri tekrarlayıp durabiliyor.

Hatırlarsanız 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın İnce CHP’nin cumhurbaşkanı adayıydı. Başta kendi partisi olmak üzere diğer birkaç partiden de oy almış, buna rağmen yüzde 30 civarında oy alan bir kişiden bahsediyorum.

Sayın İnce, ikinci tura kalırsam yüzde 60 oy alacağım diyor. Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için yüz bin oyu dört günde zar zor toplayabilmiş bir adaydan bahsediyorum.

Bir önceki dönemde cumhurbaşkanı adayı olmuş, hayatı boyunca belki de bir daha kendisine oy vermeyecek insanlardan sırf CHP’nin adayı diye oy almış bir İnce. Şimdi tek başına. Bir çok kentte parti teşkilatı bile olmayan sadece ‘seçilirsem ne yapacağımı herkes görecek’ diye sözlerde kalan, yapacağı icraatlarla ilgili hiçbir programı bulunmayan Sayın İnce.

Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde daha oy sayma işlemi devam ederken akşam ortalıkta görünmeyen daha sonra ‘adam kazandı’ şeklinde gazetecilere mesaj atan İnce.

Çeşitli televizyon programında öyle şeyler söylüyor ki, benden başka kimse bu söylediklerini duymasın diye inanın kanalı değiştirmek geliyor içimden.

Her platformda benim umudum gençlik deyip dansa davet eden, birkaç gün sonra gençlerle olan buluşmasında eleştiriye tahammülü olmayan, gençleri azarlayan yine aynı İnce’den bahsediyorum.

İnsan sözünü söylerken içten söyleyebileceği gibi dans ederken de içten samimi olacak. Gençlerin duygularıyla oynamayacak.

Bir de dans edecek durumda değiliz ki. Hadi var diyelim. Her şey güllük gülistanlık deyelim. Diyarbakırlı radyocunun dediği gibi ‘sabaha kadar dans’ ettik diyelim, sabahın erken saatlerinde ekmek çıkarmak isteyen fırıncı nasıl uyanacak. Dans ede ede tarlada uyuyakalan çiftçi patatesi, soğanı nasıl ekecek.

Şuanda herkesin gündemi iş-aş, ekmek, tencere, soğan, patates değil mi? Sırf bir iki kere dans ettiniz diye size oy verecek olanların tuzu kurudur Sayın İnce. Hayat hiç de o kadar kolay değil. Memleket Partisi’nin sahibisiniz ama memleketten haberiniz yok.

İnsanlar derin bir yoksulluk ve hayat pahalılığı ile karşı karşıya kalmışken, milletin sırtından geçinenler zaten yıllardır hep dans ediyor edeceği kadar. Geriye kalan büyük çoğunluk için eğer bir program ve projeniz yoksa lütfen insanların temiz duygularıyla oynamayın ve dans etmeyin.