Zihinleri yapay olarak birbirine zincirleyerek onları bağımsızlık sevgisinden uzaklaştıramayız belki, ama yeni bir denge kurmazihinleri özgür bırakmak da yetmez.O özgürlüğü gereğince kullanabilmeleri de gerekir. Emile Durkheim

Varlığımızın yaşam koşulu nedir?Bize gerçekliği dayatmasındaki amaç nedir?Yaşadığımız doğanın tabiatına uygun olarak mücadele etmemiz bizim için büyük bir önem gerektirir.Bir toplumun sağlıklı olmayışı ve beraberinde getireceği olumsuz koşullar enerjimizin tükenmesine sebep açarak bizi yalnızlaştıran kendisiyle mücadele edemeyecek potansiyele sahip birer unsur haline getirmektedir.Son zamanlarda artan bir şekilde toplumda hem bir güven bunalımı hem de ardından gelen umudun yitirilme süreciyle karşı karşıya kaldığımız ortada olan gerçektir.Bir toplumda gelenekselleşmiş yaşam biçimi ardından uzun süreli davranış biçimlerinin gelişmesini sağlar.Aklın ve mantığın egemenliğinde kurulmayan her tür davranış biçimi hurafeden öteye gitmemektedir.

Eğitimin sadece para kazanma olarak algılayan bir zihniyet ardından, gençlerin günü birlik yaşam idealleri gelecek üzerine hiçbir davranış sergilememeleri düşünce ve bilinçten yoksunluğa sadece birkaç örnektir. Hakkari'de intihar vakalarının son dönemlerde arttığı bilinen bir gerçektir ama bireysel algıyı ön planda tutan toplumumuz çözüm üretmek yerine sorunu ötelemeyi tercih etmektedir.Toplum son derece zarar görmüş halde her şeyini kaybetmiş, yitik gençliğin kendine umut arayan hiç bir uzva sahip olmaması beraberinde karamsarlığı da getirmiştir. İnsan öncelikle yaşadığı doğaya uygun olarak varlığını yaşatmak zorundadır. Bir insanın hayat felsefesi olmalıdır. İdealleri ve bu ideallerin ışığında bir yaşamı sürdürmelidir.Belirli bir yaşam düzeyinin olmaması onların gelecek üzerine tasarım oluşturmamasını sağlayarak yaşamımız bedenimizin varlık koşulunu gerekli kılmaktadır.Gençlerin yaşamını sorgulamaması asosyal toplumun getirisi bu yanlış durumu öncelemektedir.İnsanlar doğar büyür ölür bedenin varlığı gerekliliğini yitirir peki ruhumuz uyum içerisinde olmayan varlığımız bedenin ruhsal yaşam ile birlikte kılınmadığı bir dünyada bize neler dayatabileceğini öngörülebilirmi? Hepimiz özünde hasta insanlarız davranışlarımız hareketlerimiz sergilediğimiz tutum bunların örneklerini bize dayatmaktadır. Hasta toplumun hasta bireyi durumundayız kendimizi kanıtlama eğilimimize gerçekliğimizi kabul ettiremeyecek kadar yabancılaşmış birer canlı örnekleriz.

Karl Marx'ın ''toplumsal yabancılaşma''olgusu bizim için geçerlilik kazanmaktadır. Marx, insan doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında doğaya yabancılaşır. Yaratıldığı özünü yaşam çizelgesini tanımaz. Varlığını başka yerlerde arar yaşadığımız kültürel durum olumsuz değişime uğradığında yeni bir arayış başlar. Hakkâri toplumunda kökenleri feodal yapıda kurulan belirli geleneklerin sürdürüldüğü kişilerin alt kimlikle kendilerini bu feodal zihniyetin birer ürünü sayması ve sonrasında gelen geleneklerin ortadan kaldırılmaya çalışılarak modernizm kisvesinde bilgisizliğin kurumsallaştırılması ortada büyük bir boşluğun oluşmasını sağlamıştır. Kendi kültürümüze ait olmayan değerlerin normalleştirilerek bizim yerel değerlerimizin iğdiş edilmesi, toplumsal düzenin bozulmasının temel etkenidir.İnsanları teknolojik bir kaç materyale mahkum etmek bireyin beyninin işlevsiz kalması düşünce yetisinin tahrif edilmesini sağlamıştır.Sözde modern ilkeler ilkesizlik doğurmuştur. İnsanların boşlukta kalmasını gerçek dünya ile sanal dünyayı birbirinden ayırt edememesini sağlamıştır. Bireyin kendisini bir meta olarak görmesi toplumsal gerçeklikten ayrılmasını sağlamıştır.İkinci yabancılaşma ise bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Teknolojik imkanlar bizi materyal olarak görmekte kullanıldığında hiçbir işleve sahip olmayan sadece yabancılaşan değerleri altüst olan bir materyal gibi görme eğilimi bireyi toplum dışına itmektedir.Biz toplumumuzun yanlışlarını değiştirmek zorundayız. Algılayışımızı toplumu düşünen ben merkezci zihniyetten öteye taşımamız gerekir. iletişim alanları son derece yaygınlaştıran bir eğilime doğru davranış sergilememiz gerekir. Yalnızlaştırılan ötekileştirilen bir anlayışla karşı karşı ya olduğumuz gerçeğini beraberinde getiren ötekileştirilen yanlış anlaşılan önyargılı bir toplum haline geldiğimiz noktada bizim anlayışsızlığımızın zorbalığı bireyin kendini gerçekleştirme eğiliyle son derece olumsuz etkilemektedir. Hintlilerinbir zamanlar periyodik cetveli bilimsel ilerleyiş olarak görmeleri ile gençleri okey oynaması zamanlarının çoğunu bununla geçirmeleri kişinin son derece zihinsel olarak olumsuz etkilenmesini sağlamaktadır.Son zamanlarda yaygınlaşan intihar eğilimlerinin sebebi bireyin kendini gerçekleştirme eğilimine karşı toplumu ilkelerin baskısında yatmaktadır. Nasihatçı bir toplum olduğumuz gerçeğine tabi bırakılan herkesin başkasına vereceği bir akıl bir fikir eğilimi göstermekteyiz. Bilgisizce sonucu tasarlanma oluşan bu eğilim son derece kişiyi içine kapanan güvensiz bir kısır döngünün içerisine itmektedir.Toplumun sorunlarını insanlarımızı psikoloji biliminin davranışları algılayan metodlarına bilimden yoksun çare aramaları metafizik algılamayı bilemeyecek kadar yoksun olan insanların aldatılmış çaresizliğine terk etmemek gerekir.Birey yalnız başına önem kazanmaz insan sosyal bir canlıdır sorunlarını başkalarına anlatarak çare üretebilir, günümüz toplumu bu algılayışı kırarak bireyi başkalarının yaşamının tehdit eden bir eğilime doğru gitmektedir.Bu sorun bölgede bulunan bütün kuruluşların sorumluluk bilincinde davranarak çare üreteceği bir sorundur.Çaresiz kalan insan her tür yanlış davranışı normalleştirmeye çalışır.Yapılan her iyi niyet bireyi üst bir değere taşıyacaktır. Eper toplumsal yabancılaşma devam ederse kendi kültürümüze ait olmayan değerlerin normalleştirilmeye çalışılmasıyla beraber bizim değerlerimizden yoksunluğumuz toplumsal düzenin bozulmasına sebebiyet açacaktır.