Konunun uzmanı değilim. Ama bir baba, bir kayınpeder ve bir dede olarak şahit olduğum ve gördüklerim, duyduklarım ışığında birkaç cümle kurmak ve okurlarıma bunu duyurmak istiyorum.
Galiba bir yerde yanlışlık yapıyoruz. Artık hafta sonları değil ilimizde bile hemen hemen her gün yapılan düğünlerle karşılaşıyoruz. Hiçbir masraftan kaçınmadığımız, gösteriş ve israfın ayyuka çıktığı, gece yarılarına kadar sazlı, sözlü, şarkılı ve halaylı düğünlerimiz.
Her ana babanın özlemidir çocuklarının mürüvvetini görmek. Bunun için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Yakın ve uzak akraba, eş ve dostu bu özel günü için davet eder. Mutluluklarına ortak olunmasını arzular.
Talepler ne kadar ağır olursa olsun üstesinden gelmeye ve evlatlarının mutlu olmaları için bunlara göğüs germeye çalışır. Düğünü yapar, gelin ve damat muratlarına erer, ana ve babalar mutluluk göz yaşı döker. Ayrı evlere çıkan gelin ve damat yeni bir yuvanın ilk temellerini atar ve hayat devam eder.
Bizim zamanımızda ve ana babalarımız bizlere ve evlendirdiği kızlarına şu sözleri söyler ve kuracağı yuvanın sağlam temeller üzerinde yürümesini ve bir ömür boyu sürmesi için hayat tecrübelerinden kıssalar sunar ve nasihatler verir.
“Kızım! Yeni bir aileye ve yeni bir eve gidiyorsun. Eşin artık hayat arkadaşındır. Onunla bir ömür geçireceksin. Onu mutlu etmeye çalış. Ana babasını kendin anan baban gibi bil. Onlar saygı ve hürmetten kaçınma. Eşine, evine bağlı ol. Aşırı taleplerde bulunma. Aza kanaat et. İffet ve namusunu koru. Eşini güler yüzle yolcu et ve gelirken güler yüzle karşıla. Sabırlı, metanetli ol ve sevgini elden bırakma. Çocuklarına kol kanaat ger. Babangile tabi ki istediğin zaman gelebilirsin. Eşinden izin almak kaydıyla. Ama asla boşanacağımda gideceğim ev olarak görme. Boşanmayı hiç aklından geçirme. Hep yapıcı ve ikna edici ol. İnatlaşma.”
“Oğlum! Elin kızını aldın. Artık sana en yakın kişi odur. Senin dertlerini paylaşacak, sana hizmette bulunacak ve sana çocuk verecek olan odur. Hiçbir zaman onu ezme. Şiddet uygulama. Bahaneler bulup evde huzursuzluk çıkarma. Onu Allah’ın sana bahşettiği bir emanet olarak gör. Ve asla emanete hıyanet etme. Onun anne ve babasını en az bizim kadar sev ve saygı göster. Hiçbir zaman eşini ve çocuklarını terk etmek ve anlaşamazsak boşarım diye bir düşünceyi aklından geçirme. Boşananların ne hallere düştüğünü görüyoruz. Aklıselim ve sevgi ile saygının olduğu bir evde bunlar asla konuşulmaz. Ailenin reisi ve direğisin. Direği kırık bir yapı kolay kolay ayakta kalamaz. Bunu böyle bil. Eşine ve çocuklarına her zaman sahip ol.”
Bugünkü toplumumuzda bunu söyleyen ve dile getiren kaç aile kaldı.
Şimdikiler ne diyor.
Aman kızım kendini ezdirme. Anlaşamıyorsan, geçinemiyorsan boşanabilirsin. Kapımız her zaman sana açık. Onun anne ve babasıyla yaşamak zorunda mısın? Onlara bakmak mecburiyetinde misin?
Oğlum sözünü dinlemiyorsa ve sana karşı geliyorsa evliliği uzatmanın bir mantığı yok. Sana kız mı yok. Boşa. Ondan daha iyisini ve güzelini bulabiliriz sana. Hem bize hiç saygısı yok. Bu minvalde sözler, sözler…
Ve düğün üzerinden fazla bir zaman geçmeden ben diyeyim üç ay siz deyin üç yıl veya daha fazlası. Homurdanmalar, kavgalar ve geçimsizlikler baş gösterir. Bu arada çocuklar da olmuştur. Tek kurtuluşlarının boşanmak, tek çözümlerinin eşini bir an önce bırakmak üzerinde kendilerini ikna eden ve inanalar soluğu mahkeme kapılarında alıyorlar.
Araya ebeveynleri giremiyor veya onlarda ya kızlarını veya oğullarını haklı göstererek bu işlemi, bu boşanmayı bu yuva yıkmayı körüklüyorlar.
Eşleri bir araya getirip sorunun, sıkıntının ne olduğunu, neler olduğunu ve bunun üstesinden nasıl gelinmesi gerektiğini anlatmıyorlar, anlatamıyorlar. Veya gün görmüş, sözü dinlenir bir aile büyüğüne veya bir saygı duyulacak şahsa çıkıp dertlerini sıralayıp çözüm mahiyetinde sözlerine kulak veremiyorlar.
Sonrası yetim ve öksüz kalmış, ailesi parçalanmış ana babaları ayrı yaşayan çocuklar kalıyor.
Zihin dünyaları allak bullak, aile hayatları paramparça ve bir türlü mutlu olamayan, olmayan çocuklar hazırlıyoruz geleceğe.
Ha. Ayrılanlar belli bir müddet sonra ikinci evliliklerini yapıyorlar ve yapmaya çalışıyorlar. Ama genelde buda aradıkları mutluluğu bulmaya yetmiyor ve üçüncü, dördüncü evlilik derken bir ömür boyu arayış peşinde koşuyor evlatlarımız. Bazıları da özellikle kadınlar evlenmeyip kendilerini çocuklarına adıyorlar. Ne yazık ki buda yeterli olmuyor. Anasından veya babasından ayrı yaşayan çocuklar büyük travmalar geçirip hayata adapte olamıyor ve bir nesli kaybetmekle karşı karşıya kalıyoruz.
Gözlemlediğimiz kadarıyla özellikle boşanmalar çalışan eşler arasında daha fazla olmaktadır. Daha sonra her iki tarafta geriye baktıklarında ayrılmalarına, boşanmalarına gerekçe gösterdikleri konuların aslında çokta önemli olmadığını, fazla büyütmeye gerek duyulmaması gerektiğini ve parçalanmış ailesinin eski günlerini özlemle yad etmekte ve pişmanlıklarını dile getirmektedirler. Ne yazık ki olan olmuş, eşler ayrılmış, çocuklar savrulmuş ve hayatın acı ve gerçek yüzü ortaya çıkmış bulunmaktadır. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve olmayacaktır.
Toplumdaki bu kanayan yarayı nasıl asgari düzeye indirecek ve geleceğimiz olan çocuklarımızı, torunlarımızı geleceğe nasıl hazırlayacağız. Onlara anne ve baba şefkat ve sevgisini nasıl kazandıracağız? Ailelerdeki bölünmüşlükleri nasıl önleyeceğiz. Yuvaları dağıtılmaktan nasıl kurtaracağız?
İşte Hakkâri özelinde ve Türkiye genelinde öncelikli konuların başında bu boşanmalar gelmektedir. Bu da toplumu sarsmaya ve toplumu germeye fazlasıyla yetmektedir.
Konuya ta lise çağlarından üniversite sıralarına kadar ve üniversitelerde de eşler arasındaki ilişkiler, karı ve kocanın birbirlerine karşı sorumlulukları, bir aile nasıl kurulur, ailenin mutluluğu için neler gerekli, çocuk yetiştirme sanatı gibi konu ve dersler uygulamalı anlatılıp işlenmeli ve topluma tanınmış şahıslarca verilecek seminer, konferans ve başka etkinliklerle bu konuya duyarlı yaklaşılmalı ve bir an önce çalışmalara başlanılmalıdır.
Yeni evlenenlere mutluluklar, diğer ailelerimize çoluk çocuklarıyla mutlu ve saadetli bir hayat diliyoruz.
Sözümüzü büyüklerimizden dinlediğimiz şu sözle tamamlayalım. Allah kimsenin yuvasını bozmasın.