Televizyon ve tiyatro dünyasında edindiği deneyimlerin ardından bu yıl ilk kez kamera arkasına geçen Vanlı Yunus İmğa, oyunculuktan yönetmenliğe uzanan bir yolculuk sürdürüyor.

İlk kısa filmi olan ‘Öldür’ ile New York Long Island Film Festivali’nden “En İyi Yabancı Film” ödülünü kazandı. Fon ve destek almadan kendi imkânıyla film üreten yönetmen, Türkiye’de bağımsız sinemacıların yaşadığı zorluklara da ışık tutuyor.

Uzun yıllar oyunculuk yaptıktan sonra ilk kısa metraj filmini çeken Vanlı Yunus İmğa, kendisini yönetmenliğe iten etkenler hakkında şu sözleri kullandı: “Biraz mecburiyet, biraz da hikaye anlatma isteği... Oyuncu olarak sürekli bir bekleyiş içindesiniz: rol bekliyorsunuz, set bekliyorsunuz, giriş bekliyorsunuz... Bu bekleme hali beni çok yordu. Kendi hikayemi anlatma arzusu daha baskın gelmeye başladı ve bu iki duygunun birleşimi beni yönetmenliğe itti.”Gerçekle kurmacayı harmanlayan filmini kendi imkanlarıyla hayata geçirdiğine değinen İmğa, “Hayatımı geçindirmek için inşaat ustalığı yapıyorum. Film için gereken bütçeyi de inşaatta çalışarak kazandım. Fon başvurusu yapmadım çünkü hikaye, yasaklı madde, argo ve şiddet unsurları barındırıyordu. Filmi İstanbul’da Kemerburgaz Kent Ormanı’nda ve Tophane’deki bir dans stüdyosunun deposunda tek günde, on saatlik bir çalışmayla çektik. Görüntü yönetmenim Salih Bozkuş ve ekibimin emeği çok büyük. Zamanı hatasız ve verimli kullanarak filmi tamamladık,” ifadelerini kullanarak süreci anlattı.

‘Öldür’ kısa filminin kendisi için sadece bir film değil aynı zamanda oyunculuk birikiminin sinemaya dönüşüm hikayesi olduğuna dikkat çeken İmğa, “Yazmak, oynamak ve yönetmek… Teknik olarak her biri başlı başına çok zor işler. İlk başta korkuyordum ama adım adım ilerlemeyi öğrendim. Oyuncuların tamamı tiyatrocuydu. Filmi tıpkı bir tiyatro oyunu gibi prova ettik. Bu da sette işimizi çok kolaylaştırdı,” dedi.

Oğluyla birlikte ölü bulunan kadının cep telefonu kayıp
Oğluyla birlikte ölü bulunan kadının cep telefonu kayıp
İçeriği Görüntüle

‘Öldür ’filminde Kürt ve Türk kimliklerine dair klasik anlatılardan farklı bir yol izlemeyi tercih ettiğine değinen İmğa, “Kürt-Türk hikayesini bir ajite ya da yüceltme üzerinden kullanmak yerine iki etnik kimliğin kötü insanlarını merkeze aldım. ‘Her kasada çürük domatesler vardır’ benzetmesini seviyorum. Bu film, o çürük domateslerin hikayesi. Normal bir insan üzerindeki baskıyı değil, bir mafyanın üzerindeki etnik baskıyı anlattım. Bu da meseleyi daha önce denenmemiş bir perspektiften sunmamı sağladı,” sözleriyle devam etti.

Türkiye'de bağımsız sinemacıların karşılaştığı zorlukları avantaja çevirmeye çalıştığına dikkat çeken İmğa, “İşimiz çok zor ama bu zorluklar bize esneklik ve kas gücü kazandırıyor. Çok düşük bir bütçeyle tek günde kurmaca film çektim. Bu benim için bir adımdı,” dedi.

Sonraki planlarına değinen İmğa, “İkinci filmim senaryo geliştirme aşamasında, üçüncüsünün hikayesi yazıldı. Birden uzun atlamak yerine adım adım ilerliyorum. Tabi her zaman planlar işe yaramayabiliyor ama Hannibal Barca’nın sözü bana ilham veriyor: Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız,” ifadelerini kullandı.

Kaynak: vanhaber.tr

Muhabir: Zeki DARA