VAN (AA) - Küresel iklim değişikliği, kuraklık ve yağışların azalması nedeniyle Van Gölü'nde yaşanan çekilme, havzadaki canlı popülasyonunu ve ekolojik yaşam alanlarını da olumsuz etkilemeye başladı.
Geçen yıllara oranla sıcaklığın yükselmesine bağlı gelişen aşırı buharlaşma, bölgedeki baraj, akarsu ve su kaynaklarının yanı sıra Van Gölü'nün seviyesinde de büyük düşüş yaşanmasına yol açtı.
Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölü'nde suyun sığ olduğu noktalarda yer yer 2 kilometreye kadar çekilmesiyle Edremit, Erciş ve Muradiye ilçelerindeki kıyılarda eski iskele, kale ve tarihi kalıntılar ile mikrobiyalitler ortaya çıktı.
Küresel ısınmanın olumsuz etkilediği gölde, farklı zamanlarda drone ile görüntülenen noktaların aynı açıdan çekilen yeni görüntüleri hem mevsimlerin değişken yüzünü hem de çekilmenin boyutlarını ortaya koydu.
Daha önce su altında olan birçok bölge, yaşanan hızlı buharlaşma ve çekilmeden dolayı kara parçasına dönüştü.
- "Göldeki çekilme belli dönemlerde üst düzeyde gerçekleşiyor"
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, AA muhabirine, bölgenin de tüm dünyada olduğu gibi küresel ısınmanın olumsuz etkileriyle karşı karşıya kaldığını söyledi.
Van Gölü havzasına düşen yağışın bölgedeki gölleri beslediğini belirten Alaeddinoğlu, buna bağlı olarak yıl içinde göllerdeki seviyenin maksimum ve minimum diye iki farklı periyodla karşılarına çıktığını aktardı.
Alaeddinoğlu, bu yükselme ve düşme arasındaki dikey farkın uzun yıllar yaklaşık 40 santimetre civarında olduğunu anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Son 20-30 yıldır bu periyodun rayından çıktığını, farklılaştığını görüyoruz. Her yıl gözlemlenen periyodun artık bir metreyi geçer duruma geldiğini gözlemliyoruz. Yıl içerisindeki seviye farkları gittikçe artmaya başladı. Göldeki çekilme belli dönemlerde üst düzeyde gerçekleşiyor. Gölün eski görüntüleriyle yeni görüntülerini izlediğinizde su altında olan kısımların şimdi kara parçasına dönüştüğünü görebiliyorsunuz. Bu kısımlar, sazlık alanlar ve birçok canlıya ev sahipliği yapan noktalar. Akarsulardaki ve yağıştaki azalmalar sadece göl seviyesindeki düşüşe neden olmuyor. Havzadaki canlı popülasyonunun, ekolojik ve biyolojik yaşam alanının da ortadan kalkmasına yol açıyor."
- "Yeniden sınır çizilmesi ihtiyacı ortaya çıkabilir"
Havzadaki akarsuların göle döküldüğü yerlerde seviyenin çok düşük olduğunu ifade eden Alaeddinoğlu, bu akarsuların delta oluşturmadığını ancak göl tabanında ciddi oranda dolgu malzemesinin birikmesine neden olduğunu belirtti.
Alaeddinoğlu, gelecek dönemlerde gölün belli noktalarında şeklinin değiştiğinin görülebileceğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Uydu görüntülerinde artık belli alanlar göl özelliğini kaybettiği, karaya dönüştüğü için belki yeniden bir sınır çizilmesi ihtiyacı ortaya çıkabilir, bu süreç bu şekilde devam ederse. Devam edeceğine ilişkin çok önemli ölçüde bulgu var. İçinde yaşadığımız süreç küresel iklim değişikliğini de etkiliyor, küresel ısınmayı destekliyor ve bu durum havzaya düşen yağış, buharlaşma ve akışa geçen su oranında çok ciddi azalmaya neden oluyor. Bu da göldeki çekilme seviyesini daha da üst düzeye çıkararak olumsuz etkileyecek gibi görünüyor. Gördüğümüz çekilmeye rağmen en şanslısı yine Van Gölü diyebiliriz çünkü Van Gölü bütün yüzey yağışlarının önemli bir kısmını, yer altı sularının da yüzde 30'unu alıyor. Buna rağmen havzadaki çekilmenin boyutu korkutucu. Havzanın gerisindeki kara alanları düşünürseniz, bence orası çok daha sorunlu olarak karşımıza çıkıyor."
Toprağın yeteri kadar beslenmemesi nedeniyle bugün mevcut olan içme ve kullanma sularının önemli bir kısmının yakın gelecekte seviye düşmelerine bağlı azalacağına işaret eden Alaeddinoğlu, "Bu azalma havzada su sorununa neden olacak. Bunun önüne geçmek için havzada su yönetimine ihtiyaç var." dedi.
Alaeddinoğlu, mevcut suyun en verimli şekilde kullanılabilmesi için gerekli adımların atılması gerektiğini bildirerek, "Bütün kentin, paydaşların, halkın tamamının da sürece dahil edileceği su kullanımının büyük ölçüde yönetileceği bir alan yönetimine ihtiyaç var. Aksi takdirde özellikle 2030 ve sonrası için birçok alanın suyla çok zorlu bir imtihanı olacak." ifadelerini kullandı.