Burada, taze otların kokusu, koyun ve keçi sürülerinin sesleri arasında, Özek ailesinin öyküsü; emek, zorluk ve ezgilerle yoğrulmuş bir yaşam hikâyesine dönüşüyor.

24 yaşındaki Şilan Özek, berrak sesiyle bu zorlu hayatı bir ezgiye dönüştürüyor.

Onun sesi sadece bir ağıt değil; aynı zamanda umudu, emeği ve güzelliği bir araya getiren bir çağrışım.

Şîlan Özek şöyle diyor:

“Annem 26 yıldır bu hayatı yaşıyor. Biz de her yıl onlarla birlikte yaylaya geliyoruz. Bahar geldiğinde buraya geliriz, okullar açılana kadar burada kalırız ve yaşamımızı bu dağlarda sürdürürüz.”

Şîlan için sanat adeta annesinden kalan bir miras niteliğinde. Annesi Zeynep, yokluk içinde söylenen klamlarla duygularını dile getirerek bu sesi kızına da aktarmış.

Zeynep Özek, el emeğiyle ailesini geçindirmeye çalışıyor ve sesiyle acılarını, umutlarını dile getiriyor.

Anne Özek, “Biz Gûza Reş köyünden geldik. Hakkâri’ye taşındığımızda herhangi bir işimiz yoktu, biz de hayvancılığa başladık. Üç ay boyunca burada kalıyoruz. Ben okumadım ama çocuklarım okusun istiyorum. En büyük arzum çocuklarımın okullarını tamamlaması” diyor.

Derecik Belediyesi 130 S plakasını ihaleye çıkarıyor
Derecik Belediyesi 130 S plakasını ihaleye çıkarıyor
İçeriği Görüntüle

Anne ve kızın sanatsal seslerine karşılık, baba Selim Özek ise hayatın zorluklarını dile getiriyor.
Onun sesi sabrı ve sınırsız sevgiyi yansıtıyor.

Selim Özek “Hayatımız hayvanlara bakmakla geçiyor. Eğer bu işi yapmazsak geçimimizi sağlayamayız. Ne bir maaşım var ne de başka bir gelirimiz” dedi.

Bu tablo içerisinde, evin en küçüğü Jînda da neşesi ve gülümsemesiyle bu aile ezgisine ayrı bir nota katıyor.

Mêrga Bûtan yaylalarında her gün bir klam ile başlıyor ve yeni bir umutla sürüyor.

Özek ailesi için hayvancılık yalnızca bir geçim aracı değil, aynı zamanda hayata tutunmanın bir şekli.
Onların ezgileri yalnızca sözlerden ibaret değil; dağlardan yankılanacak kadar güçlü oldukça, insanlık hikâyesi bu kadim topraklarda anlatılmaya devam edecek.

Muhabir: Zeki DARA