FUAT YILMAZ / YAZDI

Bu yazıma, hepimizin whatsap durumlarında ismini sıkça gördüğümüz, okuduğumuz ve rastladığımız Hz. Ömer’in – ya da ona atfedilen – şu sözüyle giriş yapmak istiyorum: “ inandığınız dini iyi öğrenin yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz. “

Hakkari Adalet Sarayı'nın temeli atıldı
Hakkari Adalet Sarayı'nın temeli atıldı
İçeriği Görüntüle

Baştan belirtmek gerekirse; toplumumuzda dinin/ diyanetin ne demek olduğunu, dinî anlayışın ne düzeyde olduğunu, kendine din kisvesi giydirenlerin kaç yüzü olabileceğini, ayetlere göre mi adetlere göre mi yaşadığımızı, sevgisiz din din midir, bizde kadına biçilen rol veya kadına ne derece yaşam(a) hakkı tanınıyor, camiye giderken karşılaştığı kişilere selam vermemek için başını kaldırmayan cami ehli(!) kişileri, kürsü meraklısı Vahabi/ Selefi/ Süleymancı tipleri, kalbinde nifak besleyip kalbinin çirkinliği yüzüne vurmuşları konuşacağız. Bu yazı kimsenin şahsını hedef almak için yazılmamıştır ama her şahıs üzerine alınsın diye yazılmıştır.

Tek gâyesi insanın, insan kalabilmek. İnsan olarak doğmaktan bahsetmiyorum. Doğduğu biçimiyle kalmayı kastetmiyorum. İnsan kalabilmekten bahsediyorum efendim. Lafın başında şunu söylemekten geçemeyeceğim: Bizim edebiyat dünyasında hemen hemen her konuda didaktik veya sanatsal yollarla kitaplar yazılmış ama “ nasıl insan kalınır? “ ile ilgili – bildiğim kadarıyla – kitap yazılmamıştır. İşin burasında tüm samimiyetimizle algılarımızı mukaddes kitaba doğru çevirirsek cevabı bulabileceğiz, üstüne üstlük cevaptan da mutmain olacağız. “

İnsan “ kelimesi, Arapçada “ nisyan “ kelimesinin türevlerinden biridir diye bir etimolojik dedikodu dolaşmıştır hep. Bu kelimenin muhtevası ile ilgili geniş bir araştırma yapmayı epeydir düşünmeme rağmen nedense yapmıyorum. Tabi mesele bu değil. Mesele; insanın unutan bir varlık oluşu. Unutmaya meyilli bir yapıda oluşu. Neyi unutmak? Güzelliği, iyiyi, vefayı, ahde vefayı, söze sadık kalmayı, emaneti, metaneti, hakkaniyeti, doğayı, duayı, davayı ve en önemlisi insan kalabilmeyi… Bu liste uzar gider. Neyi unuttuysak modernite, orayı kendi gaddar heybesinden doldurdu. Ne kadar unuttuysak, o gaddar heybenin o kadar “ şeyi ” olduk. Güzelliği unuttuk; çirkin olan ne varsa hücum etti bize. İyiyi unuttuk; kötülük musallat oldu. Vefayı unuttuk; çakı gibi dostlardan olduk. Ahde vefayı unuttuk; Ahzab Suresi’nde bahsedilen emaneti sırtlamayı göze almamıza rağmen emanete sahip çıkamadık. Söze sadık kalmayı unuttuk; İstiklal Marşı şairi Âkif ’in verdiği sözü yerine getirmek için karda- kışta- kıyamette yürüyüşüne burun kıvırdık. Emaneti unuttuk; en sevgiliye, azılı düşmanlarının bile değerli eşyalarını bırakmasına hayran kalmakla yetindik. Metaneti unuttuk; küçük bir imtihan rüzgârında savrulduk. Hakkaniyeti unuttuk; batılın dünyasında birer kazık ağaç olduk. Duayı unuttuk; sadece onkoloji koridorlarında hatırladık. Davayı unuttuk; mahkemede bile şahitliği kabul olunmayacak bedbaht ve sefil kişilerin ardına düştük. En sonunda insan kalabilmeyi unuttuk; her şeyi yitirdik. Canavarlaştık. Yükselmek için birbirinin kafasını ezip geçen mahlûklar olduk. Nerede iyiye işaret bir şey varsa yok etmek için hücum ettik. Bütün distopyaları yaşadık. Fahrenheit 451 kitabında, hangi evde bir kitap varsa orayı yakmayı görev edinmiş bir itfaiye ekibi vardı. Abartı bulabilirsiniz ama zannımca biz; 21. yüzyıl insanları, işte tam olarak bu itfaiye ekibi gibiyiz. Nerede bir güzellik varsa saldırıyor, yok ediyor ve yakıyoruz. Tahammülümüz yok; güzeli, güzelliği görmeye. Birbirimize sabretmeye. İşte tam da burada başlıyor işin ilginç ve ironik yanı: Tabi ki her şeye ve herkese rağmen en Müslümanı biziz! Tabi ki de kimse bizden daha Müslüman değil!

Hatırlarsanız; başta hangi hususları ve konuları konuşacağımızı yazmıştım ama vazgeçtim. Yazıyı burada bitiriyorum. Dün Mevlid Kandili idi. Hepimiz tüm samimiyet(sizliğ)imiz ile camilere koştuk. 20. Yüzyılın en önde gelen yazarlarından biri olan Bernard Shaw şöyle diyor: “ Hz. Muhammed, aramızda olsaydı, bütün sorunları bir fincan kahve içimi esnasında çözerdi. “ Buna ne şüphe? Ama şüphe duyulmayacak başka bir şey daha varsa o da eğer en sevgili, çok kısa bir süreliğine zuhur etseydi ilk önce yüzümüze tükürürdü. Zira yine dün, ailesi katil ve alçak İsrail tarafından şehit edilen Filistinli bir kadın takıldı kameralara. Feryat- figan ve yırtınırcasına şunu diledi bizim için: “ Ya Resulullah, onlar için şefaatçi olma! “

Muhabir: Zeki DARA