YOLUN BİTTİĞİ YER: UÇURUMUN KENARINDA BİR COĞRAFYA

Serê Solan

Türkiye’nin en sarp, en hırçın, en asi coğrafyalarından biridir Hakkâri. Dağların göğe değdiği, yolların gölgeler arasında kaybolduğu bu topraklarda, insanın kaderi çoğu zaman patikanın kıvrımında saklanır.

Bir yol değildir sadece; bir sınav, bir sabır, bir mücadele alanıdır. Her dönemeç bir dua, her iniş bir endişe, her tırmanış bir umut taşır. İki-üç saatlik Hakkâri-Van arsındaki bir yolculukta ''Acaba selametle vardılar mı?'' gibi onlarca telefonlaşma...

''Kamyonet Zap Suyuna uçtu: 2 kişi hayatını kaybetti. 2 kişi ise kurtarıldı'' Yerel ve ulusal basında servis edilen bir haber.

''HAKKÂRİ'DE HAYAT VAR'' Yazısının tam karşısında maalesef ''bir hayat'' yok.

Bu sözler bize artık o kadar tanıdık gelmeye başladı ki, sıradan rutin bir haber başlığı taşıyor sadece. Ta ki bir yakınımızı, dostumuzu ya da komşumuzun ölüm haberi gelene kadar. Nihayetinde Hakkâri’de olan her kaza herkesi en derin yerinden sarsıyor. Küçük bir şehir oluşundan değildir muhakkak ki Hakkâri’deki birliktelik, bağlılık; Bir sosyolojik bağ sonucunda; insanların ortak değerleri, normlar, roller, beraber yaşama kuralları, ahlak anlayışı ve kültürel kodları… Bunlar Hakkâri’de bir ''biz duygusu'' oluşturmuştur. Herkes herkesle akraba, dost ve komşu. Bunun için her ölüm herkesten bir şeyler alır, her ölümün acısı tüm evlerdedir. Her ev bir yas yeridir Hakkâri'de. Kısacası ateş tüştüğü yeri değil, her yeri yakar bu memlekette.

Mevsim geçişleri kar gibidir adeta, önce üşütür sonra alışınca da insanı doğayla sıkı bir dosta bağlar; ama bu dostluklar çoğu zaman zedelenir insanın doğaya baş edemediği, yenildiği zamanlarda.

Tarihler 16 Kasım 2025’i gösterdiğinde onlarca insanımızın ölümüne neden olan Serê Solan’da bir kaza haberiyle daha da sarsıldık. 200 metreden aşağıya düşen kamyonette Macit ve Sıtkı Dayan’ın cansız bedenleri Zap'ın o hırçın dalgalarından çıkarıldı. Arabadan 2 kişi de sağ kurtarıldı.

Sap Suyu Hakkâri’nin kalbinde akarken sadece bir coğrafya değil, insanların kaderlerini de şekillendiriyor; her taşkın, bölgenin acıyla yoğrulmuş tarihine yeni bir not düşüyor.

Yaşamak için kaç sefer daha öldüreceksin bizleri ZAP!

Yaşamak için ne kadar da canımızı aldın ZAP!

Yaşamak için senle savaşımız ne zaman biter ZAP!

Zap’ın buz gibi sularında kaybolan sesler, dağlara çarpıp geri dönen ağıtlar ne zaman son bulur ey ZAP!

Hakkâri'deki yolların çilesi yıllardır bilinir. Kışın bir kar tanesi değil, bir sessizlik düşer önce. Ardından tipinin, buzun ve çığın hoyrat dili konuşur. Yazın ise sarp kayalıkların arasından kıvrılan toprak damarlar, en küçük ihmali bile affetmeyen uçurumlarla çevrilidir. Yolların zorluğu sadece coğrafyanın sertliği değildir; bazen ihmalin, bazen yetersizliğin, bazen de çaresizliğin bir yansımasıdır.

Ve ölümler…

Bu topraklarda ölüm çoğu zaman doğal bir sonuç gibi kabullenilir. Bir aracın freninin boşalması, bir virajın gölgeye denk gelmesi, düşen bir taş, kayan bir zemin… Ardında bir baba, bir anne, bir evlat, bir kardeş bırakır. Sessiz, derinden ve içe işleyen tarifsiz acılar.

Her yıl onlarca hayat bu yolların hırçınlığına yenik düşüyor. Her birinin ardında yürek dağlayan hikâyeler, yarım kalan cümleler, kapanmayan yaralar var. Bir köyün sessizliğini bölen siren sesi, kapısı çalınan evlerin ağıtı, bir çiftin yarıda kalan düşleri… Hakkâri yolları kimi zaman sadece taş ve topraktan değil, acıların tortusundan oluşmuş gibi.

Oysa bu kader olmak zorunda değil. Bu cenaze konvoylarının ardı sıra yürüyen hüzün, değişmez bir yazgı değil. Her ölüm, bir ihmalin, bir eksikliğin, bir gecikmişliğin işareti olabilir. Yollar iyileştikçe, güvenlik arttıkça, insanların hayata bağlanma umudu da güçlenecek.

Hakkâri’nin yolları zor; evet. Ama en zor olanı, bu ölümleri kabullenmek.

Bu coğrafyanın insanı güçlüdür, dirençlidir, sabırlıdır; ama artık sabırdan öte bir şey bekliyor: Yaşama hakkının korunmasını.

Hakkâri yolları sessiz çığlıklarıyla hâlâ bize bir şey söylüyor:

"Ben bu ölümleri taşımak zorunda değilim. Kimse de bu acıları yaşamak zorunda değil."

Yeter ki duyalım.

Yeter ki görelim

Yeter ki değiştirelim tayin edilmiş yazgımızı(!)''

Bir isim daha eklenir dağın sessiz defterine,

Su yine akar, yol yine uzar;

Fakat vadi boyunca asılı kalır o ses:

‘‘Gitme… Dön…’’

Zap duyar,

Dağlar duyar,

Gökyüzü duyar...

Zap vadisinde annelerimizin feryadı figanları yükselir.

Hakkari’de “Okul Geçidi Görevlisi Eğitimi” düzenlendi
Hakkari’de “Okul Geçidi Görevlisi Eğitimi” düzenlendi
İçeriği Görüntüle

Bir tek geri dönmez olan suyun aldığı canlar…

Coğrafya, insanın yaşam çizgisini bazen kader gibi örer, bazen de kederin en ağır sayfasını açar.

''Coğrafya bu, kimisine kader oluyor, kimisine keder.'' Sözü öncesinden kulaklarımızı hep fısıldar.

Rahmetle... Toprağınız bol olsun güzel insanlar.

Not:

BİR RİCA: Hakkâri valisi sayın Ali ÇELİK'in Hakkâri'ye ne kadar değer kattığı herkesçe bilinir. Bir Hakkârili vatandaş olarak ikinci alternatif yolumuzun bir an önce açılması. Ya da şuan kullanılan hâlihazırdaki yola kalıcı bir çözümün bulunması.

İyiliği sevin, kalın sağlıcakla...

Muhabir: Haber Merkezi