Hakkâri’de öğretmenevinin teras katına büyük bir lokanta açmış olan Yılmaz Azizoğlu, “Hakkâri için ‘Otel yoktur!’ diyenler oluyor. Oysa Türkiye’nin en çok oteli Hakkâri’dedir; şu gördüğünüz evlerin hangisinin kapısını çalsanız sizi misafir ederler!” diyor özgüvenle ve mutlulukla… “Bu tesisi Ankara’da, İstanbul’da kursaydım buradaki cironun 10 katını elde ederdim. Ama memlekete sahip çıkmak, buralara değer katmak lazımdı; başka yeri düşünmedim. Burada çalışan 20 personel 20 evin geçim sağlıyor.” diye ekliyor.

Mekân çok güzel, yemekler de öyle. Gençlerden oluşan personel güler yüzlü ve mutlu görünüyor. Etrafa bakınca dağların tepelerin, yalçın kayalıkların arasına yerleşmiş şehrin daha fazla çalışmaya, daha fazla yatırıma, daha fazla belediye hizmetine ihtiyacı olduğu anlaşılıyor.

Hakkâri’nin sokakları canlı, hareketli ve nüfusa oranla kalabalık görünüyor. Ana caddede Çukurca ve Şemdinli balı (hem de yüksek fiyatlı), yöreye özgü otlu peynir satan dükkanlar, kaçak çay, sigara ve türlü türlü İran ürünü için müşteri bekleyen seyyar satıcılar dikkat çekiyor. Bir yerde DEM Partililerin imza standı da dikkat çekiyor tabii ama çok kalabalık, çok heyecanlı ya da ateşli bir görüntü yok. Üç-beş kadın gelen geçen Hakkârililere “Barış istiyoruz” temalı imza kampanyasına destek çağrısında bulunuyor. İnsanlar mutlu, rahat ve huzurlu görünüyor yani…

HUZURLU YOLCULUKLAR

Hakkâri’den Yüksekova’ya, oradan Şemdinli’ye giden yollar yer yer asfalt yenileme, genişletme ya da köprü çalışmaları sebebiyle sürücüleri ve yolcuları zorluyor. Ama genel itibariyle iyi. Herhangi bir güvenlik endişesi yaşamadan seyahat etmek de ayrıca çok büyük bir nimet sayılıyor. Hakkâri ve Van olağanüstü halin en son kaldırıldığı iller; dolayısıyla hatıralarda çok kötü izler kalmış geçmişten. Daha yakın tarihlerde hendek olayları, karakol baskınları, canlı bomba saldırıları ise daha kötü yıkımlara yol açmış. Yerleşim yerlerinde veya dağların tepelerinde rastlanan karakolların bir kısmının artık boşaltılmış, kapatılmış ve yer yer harabeye dönüşmüş görüntüleri, terörün-teröristin artık bulunmadığını işaret ediyor aynı zamanda. Aracı kullanan Hakkâri Üniversitesinde görevli akademisyen de Şemdinli yolunda ‘servis’ bulamadığı için bizim aracımızla ilçe merkezine gelip dönen Halis Kayan adlı vatandaş da Hakkâri merkezdeki tek tarihi caminin Rize Çayeli’de hıfzını ikmal ettikten sonra burada göreve başlamış olan hocası da -yazının başında andığım lokantacı Yılmaz Azizoğlu gibi- bölgeye hâkim olan sükunetin sürmesini istiyor, bekliyor ve bunun için dua ediyor.

Yüksekova’daki İran Pasajında hepsi ‘kaçak’ olan enva-i çeşit İran ve Irak malı satan esnaf da öyle (Anlattığına göre, pasajdaki esnaf, bir araçlık grup oluşturarak sınır kapısına varıyor, birçok sınır kapısında olduğu gibi orada aracı bırakarak yürüyerek karşı tarafa geçiyor, alışveriş yaptıktan sonra yine sınırı yürüyerek ve mallarıyla birlikte Türkiye’ye giriş yapıyor. Bu düzen böylece sürüp gidiyor. Başta çay olmak üzere ‘kaçak’ ürünler ilden ile farklı muamele görüyor; bazı yerlerde satış sıkı takiple yasağa tabi iken Yüksekova’da İran Pasajı kurulacak kadar rahatlık söz konusu mesela. Doğubayazıt’ta da öyle. Sınır bölgelerine yakın il ve ilçelerde ‘kaçak’ ürün pazarı oldukça büyük; alan da satan da memnun durumdan). Herkes ama herkes yaklaşık bir yıl önce başlayan terörsüz Türkiye sürecinin sonuca ulaşmasını, ilgili komisyonun ve sürecin aktörlerinin çalışmalarının terörün bittiği, huzurun sürdüğü ve günlük yaşamın artık kendi halinde sürüp gittiği günlerin gelmesini istiyor.

Mezranın "tek öğrencisi" Hasret, sınıf arkadaşlarına kavuştu
Mezranın "tek öğrencisi" Hasret, sınıf arkadaşlarına kavuştu
İçeriği Görüntüle

Tedirginlik, endişe, korku yok mu peki?

Var.

Bazıları Meclis’te çalışmalarını sürdüren komisyonun toplantılarının gizli olmasını/kalmasını anlamsız buluyor. Bazıları sürecin aktörlerinin niyetlerinden endişe duyuyor, ‘kapalı kapılar ardında’ pazarlıklar yapıldığını düşünüyor ve bunun süreci sabote etmesinden korkuyor. Van’da bir gazeteci vatandaşların sükûnet halinden memnun olduğunu ama bazı siyasetçilerin siyasî hesaplarla süreci sonlandırma ihtimalinin kendilerini korkuttuğunu söylediklerini aktarıyor. Diyarbakır’da bir güvenlik görevlisi daha kötü senaryodan bahsediyor, kötü senaryo ihtimaline karşı güvenlik tedbirlerinin gevşetilmemesi gerektiğini dile getiriyor.

(Bölgede şehir içi ve şehirler arası yolculuklar herhangi bir kısıtlama olmadan yapılıyor. Ancak otobüs yolculukları hâlâ kontrol altında. Türkiye’nin başka bölgelerinde yol kontrolleri yok denecek kadar az iken 10 saatlik Hakkâri-Diyarbakır yolculuğu sırasında 4-5 kez jandarma kontrolü söz konusu oluyor. Aynı kontroller Diyarbakır-Erzurum arasında daha az yapılıyor. Jandarma’nın saygılı, kibar ve iş görür tavrı dikkatlerden kaçmıyor.)

(Özellikle Diyarbakır ve Van çok hareketli, çok canlı ve çok kalabalık. Diyarbakır’daki tarihi mekânların çevresinde, çarşı pazarda, ciğerci ve tatlıcılarda her mevsimde büyük bir yoğunluk gözleniyor. Turist otobüslerinin Türkiye’nin dört bir yanından taşıdığı binlerce insan, tarihî mekânları geziyor, alışveriş ediyor, Güneydoğu’nun lezzetleriyle tanışıyor ve bütün bunları artık hiçbir güvenlik endişesi duymadan yapabiliyor. Mardin’de, Midyat’ta, Şanlıurfa ve Gaziantep’te… hepsinde bu yoğunluğu, bu keyfi, bu rahatlığı görmek mümkün.) (Van’da yerli turist sayısı diğer illere göre daha az ama Van son yıllarda büyük bir nüfus patlaması yaşamış olduğu için diğerleri kadar kalabalık. İranlıların sık sık gelip gitmesi, mevsimine göre kısa ya da uzun süreli misafir kalmaları şehri daha da kalabalık hale getiriyor. Dolayısıyla Van’da başta trafik olmak üzere bir sürü sorun oluşuyor. Gazeteci Feyat Erdemir, Van’da belediye hizmetlerinin yetersiz kaldığını söylüyor. Buna rağmen Van ile ilgili haberler yapıldığında gölün güzelliğinden, inci kefalinin özelliklerinden, Akdamar adasından vs. bahsedildiğinden ve sorunların haber konusu edilmesinin istenmemesinden yakınıyor.

Göldeki kirlilikten, trafikteki sıkışıklıktan, çevre yolunun bitirilmemesinden bahsedilmediğini, yerel yöneticilerin ‘olumsuz’ haberlerden rahatsız olduklarını anlatıyor. Şehirde, kayyımın çalışması, üstlendiği görevin gereğini yerine getirmesi isteniyor, bekleniyor.) (Son parantez Kürtçe ile ilgili olsun: Van Sanayi Sitesinde hiç Kürtçe tabela bulunmuyor; şehir merkezinde de Hakkari’de, ilçelerinde, hatta Kürtçenin en çok tartışma konusu edildiği Diyarbakır’da bile Kürtçe tabelalar yok denecek kadar az. 1990’larda büyük kavgalara sebep olan, AK Parti iktidarının ilk yıllarında çok kolay olmayan birtakım adımlar atıldığında yine tartışmalara sebep olan anadil meselesi kendiliğinden ‘çözülmüş’ gibi. “Baskı olmayınca, rahat/özgür bırakılınca inat uğruna yapılan şeylerden insanlar vaz geçiyor, su akıp kendi yolunu buluyor.” Kürtçe isim taşımalarına rağmen Kürtçe çok bilmediklerini/kullanmadıklarını söyleyen Hakkâri Üniversitesinde görevli akademisyenin yorumu böyle…)

MUTLAKA BAŞARMALIYIZ

Bölgedeki herkesi mutlu eden sürecin başarıya ulaşması çok önemli; her kim bu süreçte rol alıyorsa üzerine düşeni yapmalı, tuzaklara karşı uyanık olmalı, kişisel/partisel çıkarları değil milletin memleketin huzur ve refahını hedeflemelidir. Yeni yasama yılında Meclis’in yapacağı en önemli iş, terörsüz Türkiye hedefini sonuca ulaştırmaktır.

*Prof. Dr. Hakan Temiztürk, Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi.

Muhabir: Haber Merkezi