HAKKARİ İL SESİ GAZETESİ-HİKMET TEMEŞ

Derneğin Mülteci Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, dünyanın pek çok yerinde yaşanan mülteci sorunu konusunda duyarlılık sağlamak için etkinlikler yapılarak dikkat çekilmeye başlamıştır.

İHD'nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi: "Silahlı çatışma bölgelerinden daha güvenli bölgelere geçiş, ekonomik ve politik riskler, yaşamsal riskler nedeniyle dünyanın pek çok yerinde insanlar dış göç ve iç göçle yaşam alanlarını değiştirmek zorunda kalmaktadır. BM, 2017 yılı sonu itibari ile yayınladığı verilere göre dünya üzerinde 68.5 milyon insan zorla yerinden edilmiştir. Bunların 25.4 milyonu başka bir ülkeye geçmiş, 40 milyonu kendi ülkesi içinde yerinden edilmiş, 3.1 milyonu ise sığınmacıdır. 25.4 milyonun yüzde 52’sini çocuklar oluşturmakta ve çoğu koruma altında değildir. Bugün hala Suriye’de iç savaşın etkileri devam etmekte, Yemen’de, Afganistan’da, Ortadoğu’da ve Afrika’da çatışmalar devam etmektedir. Meksika’da ve Latin Amerika ülkeleri de dahil olmak üzere daha birçok ülkede yoğun ekonomik nedenlerden kaynaklı yoğun göçler devam etmektedir.

Düzensiz göç edenler, bulundukları yerlerden gerek kara yolu ile gerek deniz yolu başka bir ülkeye geçerken insan kaçakçılarının eline düşmekten kurtulamıyor. Büyük paralar ile can güvenliği olmayan yollarla geçiş yapmak zorunda kalıyorlar ve bir kısmı bu nedenle yaşamından oluyor. Haziran 2019’da alınan bilgiye göre Tarsus Gazipaşa Mahallesinde bir adrese ihbar sonucunda giden emniyet mensupları 26’sı çocuk, 4’ü kadın olmak üzere 54 Suriyeliyi bir evde kilitli ve aç bırakılmış vaziyette bulmuşlardır. Suriyelilerin İdlib’ten İstanbul’a gitmek için kaçakçılara kişi başı 650 dolar ödedikleri öğrenilmiştir. Deniz yolu ile Türkiye sınırını geçmek isteyenlerin de yine insan kaçakçılarının kurbanı olduğu bilinmektedir.

Çalışma alanlarındaki yaşadıkları; tarım, inşaat ve küçük sanayi tesislerinde sosyal güvenliklerinden yoksun ve düşük ücretlerle çalışmaktadırlar. Emekleri yok sayılmakta, emeklerinin gasplarında hukuksal süreçlerini takip edememektedirler. Güvenlik tedbirlerinden yoksun olan atölyelerde taşeron sistemine tabi çalışmakta ve ölüm ve yaralanma riskleri içersinde bulunmaktadırlar. Ocak 2019 yılında Ankara sitelerde çıkan yangında 5 Suriyeli, Haziran 2019’da Kocaeli’de bir tekstil fabrikasında çıkan yangında ise 3 Suriyeli, 1 Afgan olmak üzere 4 mülteci yaşamını yitirmiştir. Kocaeli’nde meydana gelen yangın ile ilgili gizlilik kararı getirilmiştir. Özellikle çocuk emeğinin görünmez oluşu, en düşük ücrete tabi oluşu Suriyeli çocuklar çocuk işçiliğinde sömürüye maruz kalmaktadırlar. Okul çağında binlerce çocuk atölyelerde, tarım alanlarında, atık toplama işçiliğinde, sokaklarda çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Emek sömürüsüne dair gerekli olan tedbirler alınmıyor. Kalifiye, kendi alanında eğitim almış olan yetişkin mülteciler kendi alanlarında istihdam edilmemektedirler. Oysa gerekli düzenlemeler yapılarak gerek eğitim alanında, gerek çalışma ve sağlık alanında bu kalifiye ve uzman kişiler istihdam edilebilir.

Eğitim alanında ise okulda olması gereken çocuklar gerek anadilde eğitimin olmaması gerekse iş yaşamının içinde tutulmalarından kaynaklı olarak okula gidemiyorlar. Okula giden Suriyeli öğrenciler diğer öğrenci velileri tarafından ya istenmiyor ya da akran şiddetine maruz kaldıklarından eğitimlerini bırakmak zorunda kalıyorlar. Dil nedeniyle eğitim düzeyi eşit olarak ilerlemiyor ve geride kalan çocuklar okulu bırakıyorlar. Okuma yazma bilmeyen, eğitim almayan bir kayıp nesil kaçınılmaz hale gelmiştir.

Sağlığa erişimde yaşanan sıkıntıların başlıcaları zaten yetersiz kapasitede çalışan sağlık kurumları, yetersiz sayıda hekim ve sağlık çalışanı, tedavilerin pahalı oluşu gibi etkenler sağlığa erişimi güçleştirmektedir. Ayrıca bulundukları şehirlerden izinsiz çıkamayışları sürelerin kısıtlayıcı olması, hastanelerde tercümanların bulunmayışı nedeniyle aşılamayan dil problemleri gibi etkenler de sağlığa erişimlerin önündeki engelledir.

Kız çocuklarının erken yaşta evlilikleri ve erken yaşta anne olmalarının önüne geçilmemekte bununa ilgili olarak gerekli tedbirler alınmamaktadır. Bugün binlerce kız çocuğu evlendirilmekte, ikinci veya üçüncü eş olarak evliliğe zorlanmaktadırlar.

Suriyeli mülteciler çoğu zaman siyasi alanda birer özne olarak kullanılmakta ve bir argüman haline getirilmektedir. Oysa mülteciler; yaşamları korunması gereken, sosyal ve diğer tüm hakları kesintisiz sağlanması gereken hassas bireylerdir. Bu politik söylemler nedeniyle ırkçı ve nefret söylem-eylemlerine maruz kalmakta, bu söylem ve eylemler basın yayın yoluyla geniş kesimlere yayılmakta, birçok sorunla hiç ilgisi bulunmamasına rağmen sorumlu olarak gösterilmektedir. İşsizliğin, yoksulluğun, adli olayların sebebi olarak görülmektedirler. Çeşitli belediyelerin mültecilere karşı ayrımcı dil kullanması, sahillere giriş izni vermeyecekleri gibi söylemler insan onuruna aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Bu söylemden derhal vazgeçilmeli, eşit bireyler olarak tanınmalı ve tüm sosyal haklardan faydalanmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Medyanın kullandığı dil nedeniyle, haberleri veriş şeklinde nefreti arttırıcı söylemler kullanması nedeniyle mülteciler sözlü ve fiziki şiddete uğruyorlar. Yazılı ve görsel medya ile birlikte sosyal medyanın da bu konuda duyarlı ve etik davranması zorunludur.

En önemli sorunların başında Geri Gönderme Merkezleri gelmektedir. Göç İdaresinin verdiği rakamlara göre 2018 yılında 24 Geri Gönderme merkezlerinde 14.726 mülteci tutulmaktadır. 2019 yılı içinde hedeflenen kapasite 17.076, 2020’ye kadar hedeflene kapasite ise 19.476’dır. Geri Gönderme Merkezlerinde birçok hak ihlali duyumu alınmakta ancak gerekli olan incelemelere izin verilmemektedir. Müvekkili olmayan avukat giremiyor, STK’lara kapalı durumdadır. Yine bu merkezlerde hastalıklar, intihar vakaları, şiddet vakaları, ölüm vakaları durumları alınıyor ancak hiçbir yasal prosedür yapılmıyor, mülteciler haklarını aramaktan ya korkuyorlar ya da hakları hakkında bilgiye sahip değiller. En son Iğdır’daki Geçici Geri Gönderme Merkezinde basına yansıyan haberlerde; Valiliğin yetkililerinin verdiği bilgiye göre “2 göçmende verem, 37 göçmende verem şüphesi var. Kampta karantina sürüyor. 9 günlük bayram tatilinin ardından işlemler hızlandırılıyor, sınır dışı kararı hızla uygulanacak. Sağlık taraması sürüyor. Kampın kapatılması söz konusu değil. Kampta 857 göçmenin röntgeni çekildi. 575’inin sonuçları incelendi. 2’sine kesin tüberküloz teşhisi konuldu. 37’sinin durumu şüpheli olarak belirlendi. Şüphelilere ve tüm personele yarından itibaren cilt ve balgam testi uygulanacak” bilgileri verilmiştir. Dışarı ile hiçbir teması olmayan bu merkezlerin bağımsız sağlık heyetleri, STK’lar tarafından da ziyaret edilmesi insan hakları bağlamından şarttır. Bir çeşit cezaevi uygulaması mantığından çıkartılarak insani şartların yerine getirildiği alanlar haline getirilmelidir. İşkence iddiaları etkin bir şekilde soruşturulmalı, sorumluluğu olanlar hakkında gerekli işlemler yapılmalıdır.

Mülteciliğin bir sonuç olduğu unutulmamalıdır. İnsani yaşama koşullarının oluşturulması ve mültecilerin her türlü hak ihlali, emek sömürüsü istismara karşı korunması devletin görevlerindendir. Geri Gönderme merkezleri ve geçici barınma merkezleri olan kamplar denetimlere açılmalı gerekli insani koşullar oluşturulmalıdır. Eğitim hakkı anadil hakkı da dahil olmak üzere düzenlenmeli, okul çağındaki çocukların eğitimlerini alması sağlanmalıdır. Sağlığa erişimin önündeki her türlü engel ortadan kaldırılmalıdır. Çalışma hakları sağlanmalı, güvencesiz ve güvenliksiz çalışmaya zorlanmalarına karşı devlet gereken tedbirleri almalıdır. Eşit iş ve eşit ücret politikası uygulanmalıdır. Her türlü toplumda meydana gelen ırkçı ve nefret söyleminin önüne geçilerek doğru bilgilendirme yapılmalı ve politikacıları ayrımcı dili bir an önce terk etmeye davet ediyoruz. Ayrıca mültecilerin geri gönderilme tehditlerine maruz bırakılmalarının önüne geçilmeli, geri gönderilme uygulamalarına son verilmelidir.

20 Haziran Dünya Mülteciler gününde insan onuruna uygun yaşama hakkının her bireyin hakkı olduğunu vurgulayarak Türkiye dahil olmak üzere tüm devletleri insan onuruna uygun şekilde yaşatma konusunda gerekli çalışmaları yapmaya, çözümler üretmeye ve bu insanlık trajedisinin sebeplerinin önüne geçmeye çağırıyoruz. "

Editör: Haber Merkezi